11 Aralık 2014 Perşembe

Yalnızlığı sev!

Yalnızlık bazen daha güzel değil mi? Yoksa kesinlikle kaçınılması gereken bir öcü mü? Örneğin sinemada bir filmi yalnız izlemek, ya da tiyatroda/operada/balede bir eseri yalnız izlemek... Senfonide seni sürükleyip götüren bir müziği yalnız dinlemek... Nedir bu yalnızlığımızla derdimiz? Bir kafede ya da restoranda oturup yalnız yemek yiyenlerden biri olmak acınası bir durum mu? Bu o kişinin anti-sosyal, geçimsiz ya da sevilmeyen biri olduğunu mu gösterir? Bazen o insana bakıp belki şartların onu yalnızlığa ittiğini düşünebilen birileri çıkmaz mı? Örneğin bir şehirde, işyerinde veya okulda kafa dengi insanlarla kesişmediyse yolun? Tamam sen de zaten sosyallikten ölmüyorsun, çok da çaba sarf etmiyor olabilirsin, bunu hayatında çok büyük bir eksiklik olarak nitelendirmediğinden belki, ya da geçmişte insanlardan zarar gördüğün için uzak kalmayı daha güvenli buluyorsun. Ama genel geçer bakış açısıyla o yemek niçin illa ki "arkadaş"larla yenmeli? O seyahate niçin "arkadaş"larla çıkılmalı? Bunları yalnız yapmadığında daha mı kaliteli zaman geçirmiş oluyorsun? Bana göre sadece "topluma uyum göstermiş", "cici" ve "normal" oluyorsun insanların gözünde. Peki kişi topluma uyum gösterirken kendine uyumsuz düşüyorsa? Hepimiz bazen zorlarız, bilirsin. Aslında pek de konuşasımız yoktur mesela o gün kimseyle ama illa ki bir-iki kelime ederiz. Sosyalleştik mi? Sosyalleştik. Huzurla kapatın gözlerinizi...

Değişimi sev!

Temiz bir sayfa mı çekmiş oluyoruz hayata, yazılan her şeyi silince? Peki ya yaşamın kendisi, yaşadığın anlar? Onlar da silinebiliyor mu hafızalardan, kokulardan, eşyalardan? Ya da silmek gerekiyor mu? Bir taraftan, niçin gereksin? Onlar beni beni yapan kusurlarım, mutluluklarım, kalbim. Ama silemeyince de hep bir burukluk kalıyor işte. Tarifsiz...

Bloğumla yeniden barıştım ben dün itibarıyla. Geçmişte yazdıklarımı sildim (aklımca) , birkaç değişiklik ve işte ben. Ta ta ta taaaam :) Yazdıklarımı okudum, çok güzel şeyler de vardı aralarında. Ama sanki geride kalan bir Selin gibiydi. Dışarıdan başka birine bakar gibi baktım kendime ve o Selin'in de gücenmemesi, beni anlaması ve değişimi kabul etmesi gerektiğini düşündüm.

Belki biraz daha büyüdüğüm, yaşamın kendisiyle yüzleşip yüzmeyi öğrenmeye çalıştığım ve ilgi alanlarım farklılaştığı için yazılarımı daha derinleştirebilirmişim gibi geliyor. Hayatı ve insanları daha iyi tanıdım bu geçen zamanda (diğer bir deyişle hayatın da, insanların da ne mal olduğunu öğrendim) :) Dışlarındaki renkli ambalajı çıkarınca bir numarası olmadığını gördüm insanların. Yaşayamadığın hayatın sana dışarıdan daha çekici göründüğünü ama yaşayabildiğin zaman aslında eskisinden çok farklı bir şey de yapmadığını deneyimledim.

Sanırım kolay yoldan gidemedim, çamurlara bata çıka yürümeyi seçtim. Yaşadığım hayatı değiştirmek için risk aldım ve mücadele ettim. Pek çok insan gibi görmemezlikten gelmedim, numara da yapmadım, kimseyi kandırmadım, en başta kendime ve de çevremdekilere dürüst davrandım. Maddi-manevi bir sürü zorlukla karşılaştım. Hepsi ne için? İleride pişman olmamak için. Çünkü hayat geçip gitmiş olacaktı ve ben kendi hesaplaşmalarımla baş başa kalacaktım.

Mutlu muyum? Mutluluk nedir ki? Eskisi gibi; hem mutluyum, hem mutsuzum. Fakat en azından mutluluğum da, mutsuzluğum da yalnızca bana ait. Başkalarını etkilemiyor. Zamanım da öyle, sabah uyanışım, kahvaltım, hafta sonu planım, akşamım, uykum...

Özlediğim insanlar var. Onlar uzakta bir yerlerde de olsa hep olsaydı keşke. "Hayırlısı, kalan sağlar bizimdir" dedim kendime, durumu böyle kabullendim.

Özlediğim bir huzur da var, ancak huzursuz zamanları hatırlayınca onu da bir parça unutuyorum.

Özlediğim bir evim var. Ancak o ev hala benimle, şimdilik.

Özlediğim bir çocukluk ve saflık var ki, o hiç değişmiyor.

Yeni bir yıl daha geliyor şimdi. Yeni yıl, yeni umutlar demekti değil mi? :) Ne kadar umut edebilirsen işte... Geçen yıl olduğu gibi bu "yeni" yıla da tek başıma (yalnız demiyorum dikkat!) gireceğim. Ben yeni olduğum sürece benim için her gün yeni, her yıl yeni. O yüzden dışarıdaki cümbüş beni ilgilendirmiyor. Bu yıl da yeni yıl şarkım Erol Evgin'den. Evlerin ışıkları bir bir yanarken, bendeki karanlığı bir de bana sor...